15 Haziran 2011 Çarşamba

olur da bir gün

olur da bir gün on the road yapacak olursam, işte burda güzergah var. unutmayayım.


Daha Büyük Görüntüle

8 Haziran 2011 Çarşamba

geleceğe dönüş

çoluğuma çocuğuma anlatcak fena hikayelerim var, how I met your mother stili, böyle böyle yaptım, sonra şöyle şöyle yaptım dicem. ne olduğunu yazarsam bi boka benzemez. bence sorun söyleyeyim.

2 Haziran 2011 Perşembe

sızmak

birinci sınıfın son günü, finallerden sonra calipso'da parti olduydu da içmiştik deliler gibi, sonrasında deniz kenarına inip devam etmiştik orda, lakin ben uykuma yenik düşerek, ordaki evlerden birinin balkonunda bir şenzlog'da sızmıştım, sonrasında millet beni aramıştı sabaha kadar, şarjım da bitmiş tabi, sonra sabah uyanmıştım millet de deli gibi sövmüştü bana, bir bilselerdi halbuki 3 metre ötelerinde horlaya horlaya uyuyorum, tabi dalga seslerinden duyamadılar o ayrı

24 Mayıs 2011 Salı

kıymet

nedir ki? sanırım bilmiyorum ben bu kıymet denen şeyi. sanırım dünyadaki en gerizekalı insan olabilirim gibi

20 Mayıs 2011 Cuma

Devrimden sonra

iş bu yazılanların devrimden sonra filmiyle hiç bir alakası yoktur.

ben çok insan sildim hayatımda, çok insan kaybettim durduk yere. çok kişiyi kırdım, çok kişiye ağır laflar ettim, pek çok kere şımarık veletler gibi güldüm karşılarında. çok insan incittim şimdiye kadar. ben pek sevilmedim esasen. beni az insan sevdi. beni gönülden seven kadın sayısı da az oldu. hiç bir vakit insanlara sevgimi gösteremedim. sevgililerime, arkadaşlarıma, eşime dostuma. ne bir gün birisine bir hediye aldım ne de başka bir şey. Benim ömrüm bireyselleştikçe kendi kendime sivrilmekle geçti. kendimden sivrildikçe yaşamdan uzaklaştım. depresyona girdim bir kere en ağırından. sevdiğim kadınının beni sevmesinden rahatsız oldum durdum. istemedim sevilmeyi, alışılmayı, özlenmeyi hiç bilmedim. özlemedim çünkü daha önce. beni özlemelerine de anlam veremedim açıkcası. insanlara ufak jestler yaptım,yapmadım değil. yurtdışı dönüşü adettendir diye hediyeler de getirdim tabiki. insan olmak bunu gerektiriyordu, arkadaş olmak bunu gerektiriyordu düşününce. fakat bugün ilk kez telefonda annemin sesini duyunca ne kadar özlediğimi farkettim, sonradan anladım gerçekten özlediğimi, daha önceki özlemlerim gibi can sıkıntısı değildi bu. özlemek, istemek, görmek duymak dokunmak. sanırım çok zalim bir farkındalıkla karşı karşıyayım şu anda. şurdan defolup gitmeye yakın günlerde bir anda geçmişe özlem duymaya başladım. ben çok insan sildim hayatımdan, fakat silmeyi beceremediklerim oldu. işte o insanlara özlem duyuyorum tam şu vakit. bir sonraki cümlemi ardından gelecek olanla çeliştirmek istiyorum. keşke hiç tanımasaydım bu silemediğim insanları, keşke hiç bilmeseydim, görmeseydim. uzaktan gördüğüm insanlar olmasaydı keşke bunlar. iyiki de tanımışım diyorum sonunda.(ilk söylediğim cümlenin ne kadar yavşak ve yalan dolanlı bir cümle olduğuna şüpheniz olmasın.)
çok eskiye girmek istemiyorum, bütün sıkıntım şu an universite kısmını kapsamakta. çok insan sildim hayatımdan, ama silemediklerim oldu.  


Sonuncusu geçen sene mesela. eksik kalan, hiç olmamış bir aşkın içimde kalan noktaları. tane tane, teker teker şu an hala zihnimde. hani parmağıma bir yere ufak bir kıymık batmış da ben onu çıkaramamışım gibi, şişkin ve iltihaplı durur hala yeri. halen ne vakit görsem, duysam sesini içim acır, kendime acırım, üzüntülerime acırım, depresyonun kıyılarından tekrar derinlere düşmem gelir aklıma. ona yazdığım iki üç şiiri açar okurum arada sırada. halen de sağlıklı düşünemem açıkcası. susar kalırım, kızgınlıklarım, gözyaşlarım gelir aklıma. soba yanında geçirdiğim bir kış ayı, kucağımda en ucuzundan şarabım ve yorganım. paslı demir kepenklerin ardından içeriye aldığım bir misafirin soyguncu çıkması. işte bütün özet bu. kızamam ama, affederim, elimden gelmez. hala içtiğimiz şarap şişesini saklarım bir kenarda, üzerine sanki o zaman unutabilecekmişim de unutmayayım diye düştüğüm tarihle birlikte.30kasım2009. o boş şişe halen durur ve arada gider alırım tozunu. sanki benim elime büyük bir fırsat geçmiş de ben onu değerlendirmemişim gibi hayıflanırım özünde tam tersi olduğunu bile bile.


ikincisi mayıs2009. tam bu zamanlar iki sene önce. karşılıklı terkettik birbirimizi. belki de beni karşılıksız sevecek üçüncü(1 anne malum, 2 bende kalsın ismi) kadını saldım gönderdim hayatımdan güvercin gibi. o hep tekrar yuvaya dönmek için çırpındı bense hep kaçmak. tabi yaşadığım o kadar şeye rağmen karşılıksız denilmez buna. her şeyin bedeli varmışcasına sevginin bedelini istedi benden. beni yöneltti, kontrol etti, sıçtı durdu ağzıma mütemadiyen. bence o iyi oldu, ama gene de silemedim, ne yaparsın işte yürek.


ilki ise bir adam. nisan2009. bu sefer gönül işi değil, tamam gönül işi ama benimle değil en azından. esmer doğulu bir adam. çok okuyan, düşünen, seven, üzülen bir adam. bir saat. dişlileri mükemmel bir şekilde uyan bir saat. ben ve müdahil olduğum topluluğun oluşturduğu bir saat. kurmak için pek de çaba sarfetmediğin, iki marmara gold'un ya da bir tutam nargile tütünü ve közünün kurduğu bir saat. eğlenceler, anılar, göz yaşları, telkinler, sıkıntılar. en çok da aklımdan kalan gelen mesajlarını bir kağıda yazıp saklaması. kimden olursa olsun. çırpınan bir adam, isteyen, amacı olan. devrimci yanımız, anarşist ruhumuz. içimizdeki kübalı. sevgiyi arkadaşlarına tercih eden insan. işte devrimdir bu benim gözümde. onca sene birlikte geçen zaman ve ucunda tek bir kadın. tabi sonunda beklenen kayıp. imreniyorum sana çocuk. ben kimseyi bu kadar riskli bir şekilde sevmedim. buna hiç bir zaman da cesaret edemedim. yaptığını pek tasvip etmedim açıkcası, gel gör ki arada sustuğumuz anda yokluğun dank ediyor. susup bakıyoruz birbirimize özgünle. ikimiz kaldık geriye o günlerin tozunu üstünde tutan. iki kişilik sonsuz perde bir oyuna döndü dünyamız. repliklerimizi unuttuğumuz yerde birbirimize bakıp sen geliyosun aklımıza, küfür etsek de sana bal gibi ortada sadece ses tellerinden geldiği o küfrün. sanki bütün fotograflarımızda kafan koparılmış da biz hiç olmamış gibi yaşamaya devam edelim diyoruz.
evet. devriminden sonra hayat böyle devam ediyor bu taraflarda.

19 Mayıs 2011 Perşembe

şimdi nolcak buranın hali

kör ölür badem gözlü olur derler ya, bu sefer olmadı, blog erişime kapandığından beri belki değere biner, belki yazarım ederim dedim ama olmadı, neden olmadı bilmiyorum tabiki. kısmet ne diyelim.
Esasen enteresan düşüncelerim var, bilimsel blog tutmak gibi, işe güce başlayınca her gün yaptığım deneyi blog'a yazayım diyorum ama sonra çalacaklar fikirleri falan fena şeyler olacak

15 Kasım 2010 Pazartesi

iskenderun

temmuzdan beri ilk kez geldim iskenderuna, çok değişimiş, çok kalbalık geldi lan gözüme